Bazen kendim gibi insanlar aradığım hissine kapılıyorum. Saçma sapan bir Türk filminde birden gözyaşları akan bir erkek mesela. Bazen saatlerce yataktan kalkamadan güzel bir rüya görmeye çalışan bir adam. Bir çocuk gibi hayaller kurmanın güzelliğini bilen birileri. Belki de varsınız, sokaklarda birbirimize değerek yürüyoruz, aynı lokantada yemek yiyoruz, aynı mağazadan alışveriş yapıyoruz. Ama bir o kadar da yabancıyız birbirimize, bir o kadar ayrıyız birlikte olabilmekten. Sevmek de böyle değil mi. Aynı olabilme savaşı. İki farklı insanın ruhlarını ve bedenlerini tek yapabilmek kavgası... Aşk bir savaş bence, galip gelmenin mağlup olmaktan geçtiği bir savaş. Sevebilmeye çalışmamız kendi aynımızı bulma derdimiz. Sanki yüzümüzde ancak sevince çıkan maskelerimiz var. Her sevmemizde bir maskeyi kaldırıyoruz karşımızdakinden. Altında kendi yüzümüzün olmasını umarak. Bir süre sonra o maskenin bizim yüzümüzü kapatmadığını görüyoruz, aşk bitiyor, çünkü yeni bir maskenin peşine düşmemiz gerektiğini biliyoruz. Ben bunu sende öğrendim, maskelerin altına bakmamız gerektiğini sen öğrettin bana. Tabi ki sonundaki büyük hayal kırıklığını da sende yaşadım. Sen de benim maskemin altındakini merak etmiştin, bunu kendine itiraf etmek zor olsa da ben sensiz geçen nice günlerden sonra bunu artık delikanlı gibi söyleyebiliyorum kendime.